Kürtler bir odak oluşturmalı

Kürt sorunu tartışmalarını değerlendiren Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Genel Başkanı Mesut Tek, sorunun doğuştan gelen haklar ve statü meselesi olarak 2 yönü olduğuna vurgu yaptı.

Ali Abbas Yılmaz / Özel

Kürtler yararına sözü olan herkes bir araya gelmeli ve ortak bir hedef belirlemeli

PSK Genel Başkanı Tek, “Bazı taleplerimiz var ki, müzakere konusu olmaz, çünkü bunlar doğuştan gelen haklardır. Kürt kimliğinin, dilinin tanınması, kültürel haklar bunlar müzakere konusu yapılmamalı. Ama ne yazık ki bunlar müzakere konusu yapıldı. Müzakere edilecek olan nedir, Kürtlerin siyasi statüsüdür. Bu özerk yönetim de olabilir, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de olabilir. Otonomi, federasyon üzerinden müzakere yürütülür. Biz Kürdistan Sosyalist Partisi olarak verili şartlarda federasyonu öneriyoruz. Bu sınırlar içinde eşitlik temelinde Kürdistan ve Türkiye federasyonunu savunuyoruz. Kürtler yararına sözü olan herkes bir araya gelmeli ve ortak bir hedef belirlemeli ki, bu sorunun çözümünde bir özne olalım. Yoksa gene bir nesne olarak bizi kullanırlar. Kürtler olarak bir odak oluşturmalıyız. Bu odak tüm Kürtleri ifade etmeli, onların sesi olmalıdır” ifadelerini kullandı.

Kürdistan Sosyalist Partisi-Partiya Sosyalîst a Kurdistan (PSK) Genel Başkanı Mesut Tek, Kürt sorunu tartışmalarına ve partisinin bölge illerine yaptığı gezilere ilişkin Yeniden Günaydın gazetesine konuştu.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu vardır ve çözüm adresi Meclis, muhatabı da HDP’dir açıklaması üzerine Türkiye siyasetinde başlayan tartışmalara yönelik olarak PSK Genel Başkanı Mesut Tek, değerlendirmelerde bulundu.

PSK Genel Başkanı Tek, Kürt sorununda inkarcı politikaların bir devamı olarak Kürt sorununu yok saymanın ya da sorunu çözülmüş gibi göstermenin boşuna bir çaba olduğunu ve Kürt sorununun bütün muhatapları ile müzakere edilmesi için siyasetin önünün açılması gerektiğini kaydetti.

Kürt sorunu vardır, çözüm bekliyor

Kürt sorununun çözüm beklediğine işaret eden PSK Genel Başkanı Mesut Tek, sorunun tarihsel arka planına ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Kürt sorunu yok diyenler de sorun çözüldü, aşıldı diyenler de istemeden de olsa böyle bir sorunun olduğunu söylüyorlar. Olmayan bir şey inkar da edilmez. Demek bir şey var ki inkar ediliyor. Elbette ki, Kürt sorunu var ve bu sorun yeni de değil, kökü çok eskilere dayanıyor. Osmanlı dönemini bir tarafa bırakırsak Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan itibaren böyle bir sorun var. Türkiye devleti bir imparatorluk kalıntısı üzerinde kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda ülkede farklı dini, etnik gruplar vardı. Kürtler, Ermeniler, Asuriler, Süryaniler vardı. Müslümanlar, Hristiyanlar, Aleviler vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, paradigması Türk ve İslam olduğu için bu topraklar üzerinde yaşayan herkesi Türk ve İslamlaştırma diye bir politikayı benimsediler. Ya eski inançlarınızdan, dini değerlerinizden vazgeçeceksiniz, kimliğinizi inkar edeceksiniz ya da boynunuzu vuracağız. Bugüne kadar o politika şu veya bu biçimde devam etti. Bazı dönemler bu politikadan yumuşamalar da oldu, onu da kabul etmek lazım. Demokrat Partinin iktidara geldiği dönemde bazı yumuşamalar oldu. Özellikle Kürdistan’da asker zulmüne yönelik belli bir yumuşama oldu. O dönemdeki siyasi konjonktürün gerektiği biçimde belli yumuşamalar Ecevit Hükümeti döneminde de yaşandı. Özal döneminde de hakeza yaşandı. Yine, Erdoğan döneminde de belli bir yumuşama yaşandı. İtiraf etmek gerekir ki, Erdoğan döneminde yumuşamanın da ötesinde Kürt sorununun çözümü konusunda bazı adımlar da atıldı. Bunları da görmezden gelemeyiz ve inkar etmenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Bütün bunların gösterdiği şudur: Konjonktür gerektirdiğinde ya da bir seçim öncesi dönemde Kürtlere ihtiyaç duyulduğu dönemde bazıları bunu Kürt sorunu adı altında olmasa da ‘Doğuda yatırım yapacağız’ vs. diyorlar. Bu son dönemde ise sorunun adını koyarak Kürt sorunundan bahsetmeye başladılar. Süleyman Demirel ile Erdal İnönü Diyarbakır’a geldiler ve böyle bir sorun var ve bu bizim de sorunumuzdur dediler. Yani 1990’lı yıllarda Kürt realitesini kabul ediyoruz diye ifade ettiler. Daha sonra Mesut Yılmaz Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer dedi. Türkiye AB üyesi olmak istiyordu ve bunun için de Kürt sorunu konusunda bazı iyileştirmeler yapmak zorundaydı. Kuşkusuz Kürtlere yaklaşım bazen konjonktürel bazen de Kürtlerin oyuna ihtiyaç duyulduğunda böyle gündeme geliyor. Yani, öz itibariyle sık sık inkar da etseler, böyle bir sorun yok da deseler ya da bugüne kadar yaptıkları gibi şiddet ve güvenlik politikalarıyla da çözmeye çalışsalar sorunun varlığı da çözülmediği de görülüyor.”

Kılıçdaroğlu’nun çıkışı olumludur

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu var yaklaşımını ise Tek şöyle değerlendirdi: “Bu sorunu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklaması da kuşkusuz, CHP’nin bu sorunu çözme iradesinde, yeteneğinde olup olmamasından ya da Kılıçdaroğlu’nun niyetinden bağımsız olarak söylüyorum bu iyi bir adımdır. Çünkü devletin kurucu partisi olarak CHP, daha önce bahsettiğimiz askeri operasyonların, Dersin jenosidinin, Şeyh Said Hareketi döneminde katliamların (1925 Diyarbakır), Ağrı direnişi sonrası yaşananların, Zilan Deresi katliamlarının, Şark Islahat Planının, Zorunlu İskan Kanunlarının ve bütün bu dönemdeki uygulamaların başlıca sorumlusudur. Tek parti iktidarı döneminde bunlar yaşandı ve sorumlusu da Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kürt sorununun bu duruma gelmesinin başlıca siyasi sorumlusu da CHP’dir. Şimdi böyle bir partinin bugün Kürt sorunu vardır ve çözümün adresi olarak Meclisi göstermesi iyi bir şeydir ve bir kırılmaya işaret etmektedir. Çözümün adresini Meclis olarak göstermesi de çözümün siyasi olduğunun da itirafıdır. Yani 100 yıldır uygulanan askeri ve şiddet politikasının, güvenlik önlemleriyle sorunun çözümünde ısrarın yanlış olduğunun da bir itirafıdır.”

 

‘Türk resmi politikası, resmiyette Kürt sorunu konusunda inkarcıdır ama özünde itirafçıdır’

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Kürt sorunu yoktur”, “Sözde Kürt sorunu” yaklaşımını değerlendiren Tek, şöyle konuştu: “Milliyetçi Hareket Partisi, Türkçü ve ırkçı bir partidir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar Kürt sorunu konusunda bütün güvenlikçi ve şiddet politikasının de destekleyicisi bir partidir. Araştırmacı yazar Mehmet Bayrak’ın Kürt sorunu konusunda çok değerli bir belirlemesi var. Diyor ki, Türk resmi politikası, resmiyette Kürt sorunu konusunda inkarcıdır ama özünde itirafçıdır. Türk devleti Kürt sorunu konusunda araştırmalar yaptırmış, raporlar hazırlamış ve söz konusu bu raporlarda Kürt sorununun itirafı vardır. Ama çözüm yolu olarak önerilenler ise baskıdır, zulümdür, güvenlikçi önlemlerdir. Kürtlerin asimile edilmesi yönünde raporlardır vs. MHP de görünüşte inkarcıdır ama o da özünde bu sorunun itirafçısıdır. ‘Kürtler bizim kardeşimizdir’ derler.  Sorunun özü şudur: Kürtler temel insani ve ulusal haklarından yoksundurlar. Dolayısıyla Kürt sorunu yoktur demek kamuoyunu maniple etmeye dönük bir çabadır ve eski inkarcı politikanın bir devamıdır. Bu bir dönem Adalet Bakanlığı yapan Şükrü Saraçoğlu’nun yaklaşımının bir devamıdır. Kürtler vardır ama hakları yoktur. Ama tabii dün kart kurt diyenler bugün Kürtler var ama Kürt sorunu yok noktasına geldiler. Kürtler var ama hakları yok. Kürtlerle et ve tırnak gibiyiz diyenler de var İslam ümmetinin bir parçasıyız diyen de. Tüm bu varılan nokta Türk siyasetinin içine düştüğü sefaleti göstermektedir. Türk resmi ideolojisi Kürt meselesinde çuvallamıştır, sınıfta kalmıştır.”

‘Kürt sorununun temel muhatabı halktır, halkın dinamikleridir’

Her şeye rağmen Kürt sorununun tartışılmasının olumlu olduğunu ifade eden Tek, Kürt sorununun çözümünde muhatap tartışmalarını ise şöyle değerlendirdi: “Tabii her ne kadar seçime yönelik de olsa Kürt sorununun tartışılması iyidir. Yani bu sayede Kürt pazarı canlanıyor. Sorunun tartışılması, siyasilerin görüşlerini ortaya koymaları iyidir. Ali Babacan da Davutoğlu da Kılıçdaroğlu da artık Kürt sorunu konusunda bir şeyler söylemek zorunda kalıyorlar. Bu tartışmaların halkın gözü önünde yapılması iyi bir şeydir. Çözülmek istenen sorun Kürt sorunu ise burada temel muhatap da Kürt halkıdır, Kürt halkının siyasi örgütleridir, dinamikleridir. STK’lardır, din adamlarıdır, Kürtlerin münevverleridir, aydınlarıdır, aşiretleridir. Dolayısıyla bir bütün olarak tüm renkleriyle, sesleriyle çözümün temel muhatabı Kürtlerdir. Tabii tek çözüm adresi parlamentodur dersek, işi oraya bağlarsak bu sorunun çözümünü daraltır. Elbette parlamento çözümde önemli bir unsurdur. Şuan o parlamento Kürdistan terimini kullanan milletvekillerine ceza veriyor. Böyle bir parlamento bu sorunu tek başına acaba nasıl çözer? Bu sorun parlamento ve parlamento dışı tarafların ortak çözümü ile çözülür. Kanıma göre, parlamento belki Türkiye tarafı için önemlidir. Çünkü anayasasını, kanunlarını değiştirmesi lazım. Buna uygun hukuki mekanizmaları oluşturması lazım. Çünkü tüm sistem Kürtlerin inkarı üzerine oluşmuş, devlet bunun üzerine şekillenmiş. Dolayısıyla devleti yeniden şekillendirmek lazım. Dolayısıyla bu iş en çok da parlamentoda yer alan Türk kesimlerinin işidir. Diğer kesim ise kuşkusuz Kürtlerdir. Tabii tüm bu görüşmelerin yapılabilmesi için de ortamın yumuşaması, normalleşmesi lazım. Bu da şiddetin durmasıyla mümkün olur. Şiddeti sadece PKK uygulamıyor. Elbette ki, PKK’nin silahlı eylemleri toplumda gerginlik yaratıyor. Ama unutmayalım ki, ondan da fazla toplumda gerginlik yaratan devletin güvenlikçi politikalarıdır. Kürt illerini militarize etmesidir. Her gün sokağa çıkma yasakları, askeri operasyonlar var. Öncelikle bunların durması lazım. PKK’nin de ateşkes ilan etmesi lazım. Siyasilerin sorunu Mecliste konuşabilmesi için gerginliğin giderilmesi, silahların susması lazım. Bunlar olmalı ki, siyasetin önü açılsın.”

‘Kürtler olarak bir odak oluşturmalıyız’

Kürt sorununda doğuştan gelen haklarla statü sorununun ayrı ele alınması gerektiğine vurgu yapan Tek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bazı taleplerimiz var ki, müzakere konusu olmaz, çünkü bunlar doğuştan gelen haklardır. Kürt kimliğinin, dilinin tanınması, kültürel haklar bunlar müzakere konusu yapılmamalı. Ama ne yazık ki bunlar müzakere konusu yapıldı. Müzakere edilecek olan nedir, Kürtlerin siyasi statüsüdür. Bu özerk yönetim de olabilir, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de olabilir. Otonomi, federasyon üzerinden müzakere yürütülür. Biz Kürdistan Sosyalist Partisi olarak verili şartlarda federasyonu öneriyoruz. Bu sınırlar içinde eşitlik temelinde Kürdistan ve Türkiye federasyonunu savunuyoruz. Kürtler yararına sözü olan herkes bir araya gelmeli ve ortak bir hedef belirlemeli ki, bu sorunun çözümünde bir özne olalım. Yoksa gene bir nesne olarak bizi kullanırlar. Kürtler olarak bir odak oluşturmalıyız. Bu odak tüm Kürtleri ifade etmeli, onların sesi olmalıdır. Bizim de içinde olduğumuz ve 5 siyasi grubun içinde olduğu bir çalışma var. Ortak bir siyaset oluşturmaya çalışıyoruz. Biz tekçi bir anlayışta değiliz. Bu çalışmada Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ile birlikte Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) var, TEVGER diye bir grup var. KDP/Bakur var. Bir de PEL KURD diye bir grup var. Bu parti ve gruplarla görüşmelerimiz devam ediyor. Anayasa ve çözüm sürecine ilişkin ortak politika oluşturmaya çalışıyoruz. Bize göre Kürtler resmi ideolojiden ne kadar uzaklaşırlarsa bu Kürtlerin hayrınadır. Ama şunu da biliyoruz ki, HDP’nin Kürt sorunu konusundaki önerileri bizim önerilerimizden çok uzak. Onlar Türkiye’nin demokratikleşmesini önceliyorlar, bizim önceliğimiz ise Kürtlerin ulusal, demokratik haklarına kavuşmasıdır. Tabii HDP ile önceliklerimiz farklı olsa da ortak noktalarımız da var. Demokrasi mücadelesini birlikte yürütebiliriz. Kürtlerin bazı taleplerini birlikte dile getirebiliriz. Örneğin Kürt Dil Platformu var ve burada HDP ile bir aradayız. 9 parti bir arada dil çalışması yapıyor.”

‘Halkın sorunların çözümüne dönük önerileri siyaseten önümüzü açacak’

Partisinin bölge illerine yaptığı gezilere ilişkin olarak ise Tek, şöyle konuştu: “Bir buçuk aydır Dersim’den başlayarak Ağrı’ya, oradan Van, Hakkari, Diyarbakır ve Mardin’de Sivil Toplum kuruluşlarını ziyaret ettik. Halkın içinde bulunduğu durumu birinci elden dinlemek için bu gezileri yapıyoruz. Barolarla görüşüyoruz, İnsan Hakları Dernekleri ile görüşüyoruz. Ticaret ve Sanayi Odaları ile Esnaf ve Sanatkarlar dernekleriyle görüşüyoruz. Gittiğimiz illerdeki yerel basınla da görüşüyoruz. Köylü ve çiftçi örgütleriyle görüşüyoruz. Bizim sahada gördüğümüz şudur: Hükümetten müthiş bir rahatsızlık var. Özellikle ekonomik alanda devletin yürüttüğü politikadan halk rahatsız. İnsanlar ekonomik sıkıntı ve açlık tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını söylüyorlar. İkincisi insanlar baskılardan da rahatsızlar. Emekçiler taleplerini dile getirmek için sokağa çıkmak, eylem yapmak istediklerinde güvenlik güçleriyle karşı karşıya kaldıklarını ve devletin baskıcı politikasından rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. STK’lar da çalışmalarını gerektiği gibi yerine getiremediklerinden şikayetçi. Bunun yanı sıra bölgede egemen olan siyasetin ki, kastettikleri HDP’dir. Onun bu alandaki engellemelerinden de rahatsızlar. Yani kısacası Sivil Toplum Örgütleri özgürlük istiyorlar. Rahatça faaliyetlerini yerine getirme talepleri var ve her şeyden önce de huzur istiyorlar. Gerginlikten, çatışmadan rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. Bununla birlikte STK’lar siyasi hareketlerden çalışmalarına saygı bekliyorlar. Onlara yönelik dayatmacı ve iç işlerine müdahaleci yaklaşımları istemiyorlar. Hafta başı da Urfa’da olacağız ve STK’larla görüşmelerimiz sürecek. Tabii halk için politika yapıyorsanız halkın ne düşündüğünü bilmek zorundasınız. Halkın sorunlarını ve çözüme dönük önerilerini dinlemek bizim siyaseten önümüzü açacaktır. Biz siyasiler olarak bu çıktılardan politika belirleyeceğiz.”

https://yenidengunaydin.com/kurtler-bir-odak-olusturmali/

En çok Okunan İçerik
Yorum Yaz