Kürt meselesi, Ortadoğu’da yaşanmakta olan bütün temel krizlerin odağında bulunmaya devam ediyor. Geçen yüzyılın başında Ortadoğu yeniden dizayn edilirken, Kürt halkı ve onun ülkesi Kürdistan bölünüp parçalandı. Başta Türkiye olmak üzere ilgili ülkelerde Kürt halkının ulus olmaktan kaynaklanan bütün temel hakları yok sayıldı; ulusal kimliği inkar edildi, dili yasaklandı, ulusal bütünlüğü parçalandı, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimi engellendi.
Türkiye kuruluşundan itibaren geleceğini Kürt halkının varlığının inkarı üzerine kurdu. 1924 yılında yapılan anayasada Kürt kimliği başta olmak üzere diğer bütün etnik ve dini varlıklar yok sayılarak tekçi, Türkçü ve otoriter bir rejim inşa edildi. Kürt milletinin varlığını ortadan kaldırmak için yüzyıl devam eden olağanüstü hal, askeri darbe rejimleri ve hukuk dışı yargılamalara başvuruldu.
Kürt milletine reva görülen tarihi haksızlığın insan onuruna, evrensel temel hak ve özgürlüklere, barış ve özgürlük ilkelerine aykırı olduğu açıktır. Kürt halkının kendisine dayatılan haksızlıklara karşı gösterdiği meşru itiraz ve tepkiler ise her keresinde şiddetle bastırıldı. Bu durum yüzyıllık süregiden çatışma, kutuplaşma, insani ve ekonomik kayıplara yol açtı. Kürt halkına karşı izlenen inkar ve çatışma politikası Türkiye’yi derin bir ekonomik kriz, yokluk ve yoksulluk girdabına iterken aynı zamanda siyasal sistemin otoriterleşmesini hızlandırdı.
Kürt meselesinin adil ve eşitlikçi bir temelde çözülmemesinden kaynaklı sorunlar yumağı bölge barışı ve istikrarını tehdit etmeye devam ediyor.
Süper güçlerin ve bölge devletlerinin Ortadoğu’daki nüfuz mücadelesinin sürdüğü, Gazze Savaşı’nın bütün bölgeye sıçrama riskinin arttığı bir dönemde Bağdat’taki iktidar Federe Kürdistan Bölgesi’nin anayasal ve ekonomik kazanımlarına karşı saldırılarını artırıyor. Hem merkezi Federal Irak hükümeti hem de bölge ülkelerinin Kürdistan Bölgesi’ne yönelik istikrarsızlaştırıcı girişimleri Kürdistan Bölgesi için ciddi riskler oluşturuyor.
Öte yandan Türkiye’de 31 Mart’ta yapılan seçimlerde yeni bir siyasal tablo ortaya çıktı. 22 yıllık AKP iktidarı Kürt meselesinde izlediği şiddet ve çatışma siyaseti nedeniyle önemli oranda gerileyerek ikinci parti oldu. Buna karşılık CHP bu seçimlerde birinci parti durumuna yükseldi. 31 Mart seçim sonrası ortaya çıkan siyasi tablonun Kürt meselesinin çözüm çabalarına olası etkileri önemli bir tartışma konusunu olmaya devam ediyor.
Deng Dergisi olarak Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşanan son gelişmeleri bilince çıkarmak, söz konusu gelişmelerin Kürt meselesinin çözüm çabalarına olası etkilerini tartışmak ve Kürt siyasetinin ortak bir akıl ve strateji oluşturmaları için ortak bir perspektif oluşturmak amacıyla 01 Haziran 2024 tarihinde Diyarbakır’da “Kürt Meselesi; Nasıl Bir Gelecek Konferansı”nı organize ettik. Güney Kürdistan olmak üzere değişik bölgelerden farklı görüşlere sahip donanımlı siyasetçi, araştırmacı, akademisyen, gazeteci, STK, dernek, oda temsilcisinden oluşan konuşmacı ve katılımcıların yer aldığı bir günlük konferansta üç temel başlık yoğun bir biçimde tartışıldı.
İlk oturumda değerli konuklarımız Ortadoğu’da Kürt Meselesinin Kazandığı Yeni Boyutlar konusunu, ikinci oturumda 31 Mart Seçimleri Sonrası Siyasi İklim ve Kürt Meselesinin Çözümüne Olası Etkilerini, üçüncü oturumda ise Kürt Siyasi Aklı, Yeni Bir Yol Bulmak konu başlığını çok yönlü değerlendirdi. Söz konusu her bir konu başlığı alt başlıklar şeklinde detaylandırılarak irdelendi. Sonuçta çok zengin ve ufuk açıcı fikir ve öneriler dağarcığı ortaya çıktı.
Ortadoğu’da Kürt Meselesinin Kazandığı Yeni Boyutlar konulu Konferansın birinci oturumunda Soğuk Savaş sonrasında jeopolitik durumun belirsizleştiği, bu durumun orta ölçekli ülkelerin ve devlet dışı aktörlerin rolünü artırdığı belirtildi. ABD’nin Ortadoğu’da temel amacının Rusya ve Çini dengelemek olduğu, süper güçlerin Ortadoğu’da statükoyu korumaya odaklandığı, Körfez-İsrail ekseninde yeni bir mimarinin şekillendiği ifade edildi. Amerika’nın İran’la çalıştığı, bu aşamada Türkiye’nin denklem dışında bırakıldığı, Amerikan seçimlerine kadar Kürdistan ile ilgili önemli bir gelişmelerin beklenmemesi gerektiğinin altı çizildi.
Yapılan tartışmalarda Federe Kürdistan Bölgesi’nin haklı ve meşru bir mücadelenin ürünü olduğu, bir yanıyla devrimci meşruiyet temelinde varlığını koruduğu, öte yandan bölgesel denklemin sonucu olarak ortaya çıktığı ifade edildi. Kürt halkının amacının barışçıl bir temelde bağımsızlık olduğu ve Irak’la birlikte yan yana yaşamanın hedeflendiği dile getirildi. Federe Kürdistan’da yapılan referandumun barışı amaçladığı ancak Federal Irak yönetiminin güç kullanmayı seçtiği, buna karşın Hewlêrin demokrasi merkezine dönüştüğü belirtildi. Kürtlerin karşılıklı saygı ve ittifaka ihtiyaç duyduğu, gelinen aşamada hem Kürtler arası ilişkilerde hem de bölgesel aktörlerle sürdürülen diyalog ve diplomatik alanda mesafe kat edildiğinin altı çizildi.
Ortadoğu’nun geleceğinin sadece Filistin sorunu ve Arap-İsrail çekişmesine bağlı olmadığı, bunun aynı zamanda 4 parçadaki Kürtlerle ilişkisi olduğu, Kürt sorununa adil bir çözüm bulunmadıkça bölgede barışın tesis edilmeyeceği vurgusu ön plana çıktı.
Ortadoğu’daki yapısal krizin sadece bölge devletlerin siyasi yapılarından kaynaklanmadığı, bununla birlikte iç barış, toplumsal dağınıklık, bireysel ve toplumsal özgürlüklerin olmaması, işsizlik, zorbalık, insan haklarının ayaklar altına alınması, toplumsal geri kalmışlık, şiddetin artması vb. sorunların göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edildi.
31 Mart Seçimleri Sonrası Siyasi İklim ve Kürt Meselesinin Çözümüne Olası Etkileri
konusunun tartışıldığı ikinci oturumda Türkiye’nin reform ve çözümü esas aldığı AKP iktidarının ilk on yılında hem iktidar partisinin hem Kürtler adına siyaset yapan partilerin oyunun arttığı, şiddet ve çatışmanın hakim olduğu son on yılda ise her iki tarafın oylarının azaldığı belirtildi. Reform siyasetinin herkese kazandırdığı son 25 yıllık seçim sonuçlarıyla ortaya konuldu.
31 Mart seçimleri sonucunda siyasete rekabetin ön plana çıktığı, ancak bunun normalleşme ve yeni açılıma mı yol açacağı ya da otoriterizmi mi güçlendireceğinin net olmadığı ifade edildi.
Kürt oylarının bölgede ve metropollerde ayrıştığı, Kürdistan ve metropollerde yeni bir merkez arayışının olduğunun altı çizildi.
2024’te en kötü dönemin geride kaldığı, geçen dönemdeki tüm baskılara rağmen Kürt bilincinin arttığı, iktidar bakımından bir meşruiyet krizi başladığı, şiddet politikasının doyuma ulaştığı belirtildi.
Kürt Siyasi Aklı, Yeni Bir Yol Bulmak başlıklı üçüncü oturumda aydınların özgürlük mücadelesindeki yeri tartışıldı. Gerçek aydınların kendi topraklarında yaşamalarının önemine dikkat çekildi. Ulusal bilinç ile toprak arasındaki bağın belirleyici olduğu, Barzan Bölgesi’ndeki toprak temelli milliyetçiliğin buna örnek olduğu ifade edildi. “Kürtleri başsız bırakırsak onları rahat yönetebiliriz” belirlemesinin altı çizildi.
Kürtlerin geleceğinin geçmiş tarafından belirlendiği, Kürdistan sorununun Milletler Cemiyeti döneminde Kürtler ve Kürdistan’ın bölünmesi ve devlet hakkının gasp edilmesiyle başladığı ifade edilerek devlete sahip olmanın altı çizildi. Kürtlerin dil mücadelesine, Kürtçeyi kullanmaya önem vermesi gerektiği, bu konuda Bengal ve Polonya deneyiminin izlenmesinin önemine değinildi.
Bu oturumda yapılan değerlendirmelerde Kürt siyasi aktörlerin ulusal talepler konusunda hemfikir olduğu, yapılması gerekenin bu konuda ortak bir ulusal duruş oluşturma olduğu dile getirilerek, Kürt meselesinde silahlı mücadelenin son bulması, uluslararası güçlerin sorunun çözümünde etkisinin göz önünde bulundurulması gereğine dikkat çekildi. Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile demokrasi mücadelesi arasında kopmaz bir bağ olduğu, diplomatik çalışmalara önem verilmesi gerektiği, dört parçadaki farklılıkların dikkate alınarak bir Ulusal Konferans mekanizmasına ihtiyaç olduğunun altı çizildi.
Konferansta ortaya çıkan sonuçlar
Çok yoğun ve derinlikli sunum ve tartışmaların yapıldığı konferansta farklı ama birbirini tamamlayıcı şu sonuçlara varıldı.
Jeopolitik durumun belirsizleştiği bir dönemde Kürd ve Kürdistan meselesi Ortadoğu’nun başat sorunu olmaya devam ediyor. Federe Kürdistan Bölgesine dönük yoğun saldırılara rağmen Hewlêr demokrasinin, çoğulculuğun, farklılıkların bir arada yaşadığı örnek bir model oluşturuyor.
Federe Kürdistan Bölgesi haklı ve meşru bir mücadelenin eseridir; Bağdat’ta karşı barışçıl bir siyaset izliyor ve Irakla eşitlik hukuku temelinde bir arada yaşamayı amaçlıyor.
Federe Kürdistan Bölgesi yoğun saldırı ve tehlikelerle karşı karşıyadır. Buna karşın Kürtler iç barışını sağlayarak, bünyelerini güçlendirip ortak hareket ederek söz konusu tehditleri bertaraf edebilirler.
Türkiye’nin geleneksel inkâr ve şiddet politikasındaki ısrarı ise Kürt meselesinin çözümünü daha da karmaşık hale getirmektedir. Yüzyıllık deneyimler baskı, inkar ve şiddetle bir sonuca ulaşılamayacağını göstermektedir. 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan tablo bu gerçeğin somut göstergesidir. Kürt meselesinde savaş ve çatışma politikası hiç kimseye bir fayda sağlamamış, tersine Türkiye’yi derin ve çok yönlü bir krize sürüklemiştir.
Yapılacak şey geleneksel inkâr politikasının terkedilmesi, Kürt halkının varlığını ve ulus olmaktan kaynaklanan haklarının anayasal güvence altına alınmasıdır. Barışın, istikrarın, demokrasinin ve ekonomik gelişmenin anahtarı budur.
Konferansımız, Kürt halkının özgürlük mücadelesinde silahlı mücadele ve şiddet yöntemlerinin terkedilmesi,
Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle demokrasi mücadelesi arasında kopmaz bir bağın olduğu,
Kürtçe dilinin eğitim ve resmi dil olması ve hayatın bütün alanında kullanılması,
“Kürtçe için her ev bir okula dönüştürülmelidir” şiarı etrafında bir seferberlik ruhuyla hareket edilmesi,
Söz konusu ortak paydalar için bütün Kürt siyasi aktör, STK, demokratik kurum ve aydınların birleşmesi,
Dört parçadaki Kürtlerin izledikleri politikaları yakınlaştırmak ve ortaklaştırmak için bir Ulusal Konferans mekanizmasının oluşturulması,
gereğine vurgu yapmıştır.
Bu alanda yol almak ve çözüm çabalarını kolaylaştırmak amacıyla Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki bütün engeller kaldırılmalı, Kürt siyasi partilerine dönük kapatma ve kısıtlayıcı anti demokratik uygulamalara son verilmelidir.
Konferansımız Kürt meselesinin eşitlikçi ve barışçıl çözümü için Kürt siyaseti, aydın, yazar ve ilgili taraflara sunmak amacıyla benzer fikri ve düşünsel çabalarını sürdürecektir.
08.06.2024
DENG DERGİSİ