14 Mayıs Seçimleri;
Kazanırken kaybetmek
Türkiye 14 Mayıs’ta tarihinin en
kritik seçimlerinden birini gerçekleştirdi. Ekonomik, sosyal ve siyasal krizin
zirve yaptığı, toplumun hukuka ve geleceğe güvenini kaybettiği, 6 Şubat
depreminin büyük insani ve maddi yıkımlara yol açtığı, 21 yıllık iktidarın
büyük ölçüde yıprandığı koşullarda yapılan parlamento ve cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde değişim yönündeki beklentiler gerçekleşmedi.
Sandıktan çıkan sonuçlara göre hem
iktidar partisi AKP, hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan önemli oranda oy kaybetti.
2018 seçim sonuçlarına kıyasla AKP’nin oyu % 42‘den 35’e düşerek 7 puan
azalmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oyları ise %51’den 49.5’a düşerek ilk turda
seçilememiştir.
Buna karşın ana muhalefet partisi
CHP, 2018 seçimlerine göre oylarını 2 puan artırmış, CHP’nin içinde yer aldığı
Millet İttifakı bu seçimde fazladan 20 dolayında vekil çıkartmıştır. Millet İttifakı’nın
cumhurbaşkanı adayı K. Kılıçdaroğlu ise % 45 oranında oy elde etmiştir.
Son tahlilde Cumhur İttifakı 323
vekil çıkartarak parlamentoda çoğunluğu ele geçirmiş, Cumhur Başkanı Erdoğan
ise Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na 4.5 puan fark atarak seçimi
önde bitirmiştir.
Bu tablodan çıkartılacak sonuç
mevcut iktidarın halkın desteğini kaybettiğini ve toplumdan güven almadığını
ortaya koyuyor. Ancak muhalefetin parçalı durumu nedeniyle iktidar bloku seçimi
açık bir fakla kazanmıştır.
14 Mayıs’ta yapılan seçimlerde
HDP’nin öncülüğünü yaptığı Emek ve Özgürlük Bloku da 1 puanın üstünde bir oy
kaybına uğradı, HDP’nin oylarında ise bir önceki seçime göre 3 puana yakın bir
düşüş yaşandı. 2018 seçimlerinde HDP % 11.6 oranında bir oy almıştı. Bu seçimde ise Emek ve
Özgürlük İttifakı olarak girdiği seçimde aldığı oy yüzde 10.5 oldu.
HDP’nin aldığı oy oranı ise 8.83 oranında kaldı
Bu seçimde dikkat çekici
sonuçlardan biri de Ata İttifakı cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’a oy veren %6
6’lık milliyetçi protest seçmen kitlesidir. Söz konusu milliyetçi ve tepkisel
oylara dayanarak Oğan ve Özdağ ikilisi daha şimdiden ikinci tur
cumhurbaşkanlığı seçimleri için pazarlıklara başlamış görünüyor.
Tartışılmaz gerçek; değişim talebi
14 Mayıs’tan sonra gündemdeki esas
konu, seçim öncesi anketlerin öngördüğü değişim beklentisine uygun sandıklardan
bir sonucun çıkmamış olmasıdır. Gerçekten de 14 Mayıs öncesi yapılan bütün
anketler toplumda ciddi bir değişim beklentisinin olduğunu gösteriyor, bu
beklenti doğrultusunda iktidar blokunun parlamentoda çoğunluğu kaybedeceğini,
cumhurbaşkanlığı seçiminde ise birinci turda seçilmese bile Kemal Kılıçdaroğlu’nun
ipi önde göğüsleyeceğini ortaya koyuyordu.
Oysa tam tersi bir tablo ortaya
çıktı, beklentilerin aksine Cumhur İttifakı mecliste çoğunluğu kazandı, Erdoğan
ise cumhurbaşkanlığı yarışını önde bitirdi.
Ortaya çıkan sonuç doğal olarak hem
muhalefet cephesinde hem de toplumun önemli bir kesiminde hayal kırıklığına yol
açtı. Bundan yola çıkan birçok yorumcu mevcut tabloyu anlamlandırmaya çalışıyor
ve beklenen dip dalganın esas olarak milliyetçi bir dalga olduğu yönünde
belirlemelerde bulunuyor.
Bu tür bir yaklaşım, sonuçlarından
hareket ettiği için gerçekleri ıskalamakta ve toplumdaki değişim iradesini
hafife almaktadır. Oysa toplumdaki değişim talebi sadece anketlerin ürettiği
bir sonuç değil, son yıllarda çığırından çıkmış hukuksuzluklara karşı oluşan
tepkinin doğal bir sonucudur.
AKP-MHP iktidarının son 6-7 yılda
izlediği çatışmacı, otoriter ve kutuplaştırıcı politikanın yol açtığı çok yönlü
krizin etkilemediği bir toplum kesimi yok. Geçen dönemde izlenen baskı ve inkar
politikasından en çok mağdur olanların başında Kürtler geliyor. Savaş ve
çağdışı politikalar nedeniyle toplumun ezici çoğunluğu büyük bir yoksulluk girdabına
girmiş, toplumun yüzde 70’i açlık sınırları altında bir yaşama mahkum
edilmiştir. Basına, aydınlara, muhaliflere yönelik baskı ve tutuklamalar,
kadınlara dönük ayırımcı uygulamalar, şiddet ve cinayetler toplumu cinnet
noktasına getirmiştir.
Başka bir ifade mevcut iktidarın
keyfi, otoriter ve ötekileştirici politikaları toplumda büyük bir tepki ve
değişim enerjisi yaratmıştır. Toplumdaki çok yaygın ve güçlü değişim talebinin
sandıklara yansımamış olmasının değişik nedenleri olabilir, bunların her biri
üzerinde ciddi bir şekilde durmayı gerektiriyor. Ancak nedenler ne olursa
olsun, bunların hiç birisi toplumdaki değişim gerçeğini ortadan kaldırmaz. 28
Mayıs’ta yapılacak seçim sonuçları nasıl şekillense şekillensin, hiçbir iktidar
bu gerçeği yok sayamaz ve bu gerçeğe rağmen yoluna devam edemez.
Cumhur İttifakı; kazanırken kaybeden bir iktidar
21 yıllık iktidarın yıpranma ve
yorgunluğuna rağmen Cumhur İttifakı’nın parlamentoda çoğunluğu elde etmesi ve
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı yarışını önde bitirmesi anlaşılmayacak bir durum
değildir. Dünyadaki benzer popülist liderler gibi Erdoğan’ın ülkedeki derin
ekonomik ve toplumsal sorunları beka ve korku siyasetiyle gözlerden kaçırdığı
bir gerçek. Mevcut iktidar en başta Kürt korkusuyla toplumun önemli bir
kesimini yanında tutmayı, muhalefeti de “terörle işbirliği” ve “dinsizlik” vb.
argümanlarla bloke edip rehin almayı ustalıkla başardı.
Buna rağmen kaybetme tehlikesini
gören Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarını bir dönem da sürdürmek için yeni ittifak
arayışlarına girmiş, Yeniden Refah Partisi gibi marjinal partilerle ittifak
blokunu genişleme yoluna gitmiştir. Erdoğan, ördüğü seçim ittifakıyla
kendisinden kopan oyları bir şekilde ittifak bloku içinde tutmayı başarmıştır.
Öte yandan seçim sürecinde AKP
iktidarı hiçbir dönemde olmadığı kadar devlet olanaklarını kendi lehine
kullandı. Basın, güvenlik güçleri ve devlet bürokrasisi Cumhur İttifakı’nın
seçim kampanyasının hizmetine sunuldu. Bu yönüyle seçim süreci adil olmayan, muhalefetin
manipüle edildiği, her türlü şaibeye açık tek kale bir oyuna dönüştü.
Millet İttifakı’nda Kılıçdaroğlu faktörü
Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun
seçimde elde ettiği sonuçlar bakımından birden çok şey söylenebilir.
Birincisi, Millet İttifakı’nın
oluşmasında CHP lideri K. Kılıçdaroğlu’nun belirleyici bir rol oynadığının altı
çizilmelidir. K. Kılıçdaroğlu son yıllarda hem CHP’nin katı Kemalist kabuklarını
kırarak dışarıya açılmasında etkin bir rol oynadı, hem de 2018 yılından bu yana
çok farklı siyasi kesimleri bir ittifak çatısı altında birleştirerek önemli bir
başarı sağladı. Kılıçdaroğlu çok farklı ideolojik kökenli partileri parlamenter
sistem hedefi etrafında birleştirmekle siyasi uzlaşı kültürünün gelişmesine
önayak oldu. Dahası Millet İttifakı bileşenleri ilk kez AKP iktidarına karşı
ciddi bir alternatif oluşturarak bir değişim umudunu yarattı. Kemal
Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı yarışında % 45 oranında bir oy alması bile
onun bu siyasi mimarisinin bir sonucudur.
Millet İttifakı’na ilişkin
söylenecek ikinci nokta, başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’nin temel
meseleleri hakkında açık ve cesur bir çıkış sergileyememiş olmasıdır. Bu konuda
İktidar blokunun ürettiği Kürt karşıtı politikanın dışına çıkmayı
başaramamıştır. İktidarın Kürt korkusu ve beka söylemi muhalefeti önemli önemli
ölçüde bloke etmiş ve rehin almıştır. Bu durum Millet İttifakı’nın Kürt
meselesi gibi temel sorunlarda topluma arzulanan güveni vermemesinde etkili
oldu.
Buna karşın toplumun önemli bir
kesimi Türkiye’de keyfi ve otoriter yönetime son vererek değişim ve normalleşmeyi
sağlayacağı beklentisiyle K. Kılıçdaroğlu’na yöneldi. Kürtler ise Kılıçdaroğlu’na verdikleri % 70
oranındaki oylarıyla değişim yönündeki güçlü iradelerini ortaya koydu.
HDP/YSP; birden çok faktörün etkisi
14
Mayıs seçimlerinde tartışma konularından biri de HDP’nin yaşadığı oy kaybı ve
gerileme. HDP 2018 seçiminde yüzde 11.6 oranında bir oy almıştı
Bu seçimde ise Emek ve Özgürlük İttifakı olarak girdiği seçimde aldığı oy yüzde
10.5 oldu. HDP’nin aldığı oy oranı ise 8.83 oranında kaldı. 2018 seçiminde
HDP’nin aldığı oyların içinde TİP’in oylarının da olduğu düşünülürse, 14 Mayıs
seçimlerinde HDP blokunun toplamdaki oy kaybı yüzde 1’in biraz üstünde.
HDP’nin yaşadığı oy kaybının iki temel nedeninden söz edilebilir. Birincisi
kendi izlediği yanlış politika ve tercihler, ikincisi ise anti demokratik
koşulların etkisi.
Türkiye’de son yıllarda artan Kürt karşıtı politikadan en çok
etkilenenlerin başında HDP geliyor. Kayyum uygulamalarıyla kazandığı bütün
belediyelerine el konulması, yüzlerce yöneticisinin içeriye tıkılması,
aralıksız devam eden siyasi operasyonlar ve son olarak HDP hakkında açılan
kapatma davası HDP’nin kurumsal yapısına büyük bir darbe vurdu. Söz konusu
baskıcı ve antidemokratik sürecin HDP’nin oy kaybında etkili olmadığı
söylenemez.
HDP açısından asıl üzerinde durulması gereken konu izlediği politika ve
siyasi tercihlerdir. HDP’nin siyasal kimliğiyle ilgili ciddi bir kriz yaşadığı
bir gerçektir. Asıl olarak Kürt tabanına
ve mücadele birikimine dayandığı halde Türkiyelileşme politikalarının peşinde
gitmesi HDP’nin temel açmazlarından birini oluşturuyor. Geçen dönemde Türkiyelileşme
adına HDP’nin Kürt melesindeki tutumu flulaştı ve onun Kürt kimliği ikinci
plana düştü. Bu durum haklı olarak ona oy veren Kürt seçmenin kafasını
karıştırıyor.
HDP’nin söz konusu Türkiyelileşme politikası onun ittifaklar politikasına
da benzer bir biçimde yansıyor. HDP’nin ittifaklar konusunda Türk soluna
öncelik verdiği apaçık ortada. HDP son yıllarda Türk soluyla kurduğu Emek ve
Özgürlük Bloku’nun oluşumuna büyük efor sarf etti ve bu ittifakla seçime girdi.
HDP aynı eforun onda birini bile Kürtlerle ittifak çalışmalarına harcamadı.
Emek ve Özgürlük Bloku içinde yer alan TİP’le ayrı listeler halinde seçime
girilmesi hem Kürt seçmende tepkiye yol açtı hem de birçok yerde ittifakın
vekil kaybına neden oldu. Bu durum Kürt halkı içinde haklı bir biçimde
eleştiriliyor ve tepkiye yol açıyor
Kürt toplumunun son yıllarda izlenen yanlış politikalardan, özel olarak da
hendek olaylarından yorulup
motivasyonunu kaybettiği bir başka gerçek. Kürt halkı, üzerindeki amansız baskı
ve inkar politikaları nedeniyle hala bir seçenek olarak gördüğü HDP’ye destek
veriyor, ancak onun yaptığı yanlışlara karşı rahatsızlığını da ifade etmekten
kaçınmıyor.
HDP’nin yaşadığı oy kaybında yüzde 10 barajının kaldırılmasının da etkili
olduğu söylenebilir. Yüzde 10 barajı Kürtler başta olmak üzere Türk sol ve
demokrat çevreleri HDP’ye oy verme yönünde motive edici bir rol oynuyordu.
Barajı aşmayan HDP’nin kazanacağı bütün vekillerin AKP’ye geçeceği öngörüsüyle
geçmişte HDP’ye “ödünç oy” verildiği biliniyor. Barajın 7’e düşmesi, “nasıl
olsa kazanır” kabulüyle birleşince, muhtemelen
HDP’ye verilen oyların azalmasında bir miktar etkili olmuş olabilir.
HDP’nin oy kaybında rol oynayan bir faktör de Kürtlerin cumhurbaşkanlığı
seçiminde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na oy verme tercihidir. Kürtlerin ve
HDP’nin K. Klıçdaroğlu’na destek vermeleri yanlış değil elbet, koşulların dayattığı
bir sonuçtur. Kürtler bir nefes almak adına 14 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğulu’na
yüksek oranda destek verdi ve bu 28 Mayıs’ta da tekrarlanacak gibi. Ancak bu
haklı ve doğal tercih kaçınılmaz bir sonuç yarattı, CHP’yi Kürtlerin nezdinde oy
verilebilir bir aktör haline getirdi. CHP’nin son seçimde Kürdistan’da elde ettiği
oy oranı bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Geç kalınmış bir
girişim; Kürd Özgürlük ve Demokrasi İttifakı
HDP’nin temel yanlışlarından biri Kürt ulusal demokratik ittifakı konusunda
ilkesel bir duruşa sahip olmaması ve bu konuya gereken ilgiyi göstermemesi. HDP
Türk sol partileriyle Emek ve Özgürlük Bloku’nu 14 Mayıs seçimlerinden bir
yıldan çok önce kurdu. Ancak Kürd ve Özgürlük Demokrasi İttifakı seçime çeyrek
kala oluştu.
Geç de olsa farklı Kürt siyasi partileri arasında böyle bir ittifakın
kurulması son derece önemlidir. Kürd Özgürlük ve Demokrasi İttifakı 03 Nisan
2023 tarihinde yayınladığı deklerasyonda Kürt halkının ulusal demokratik
taleplerini ilk kez yalın ve açık bir şekilde programlaştırarak kamuoyuna
duyurdu. Ancak bu girişimin dar bir zamana, seçim öncesi sıkışık bir takvime
sıkıştırılması hem daha çok Kürt partisinin bu sürece katılımını zorlaştırdı
hem de ittifakın yeterince görünür olmasını engelledi. Söz gelimi HDP ve
bileşenleri Emek ve Özgürlük Bloku ile 14 Mayıs seçimine girerek bu blokun öne
çıkmasını sağlarken, Kürd Özgürlük ve Demokrasi İttifakı kurumsal olarak ikinci
planda kaldı, yeterince ön plana çıkamadı.
Sonuç yerine
14 Mayıs’ta Cumhur İttifakı parlamentoda çoğunluğu ele geçirmiş,
cumhurbaşkanlığı seçimi 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tura kalmış durumdadır.
İkinci turda Erdoğan gibi Kılıçdaroğlu’nun da seçilme şansı hala bulunmaktadır.
Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını kazanması halinde yönetimde bir denge
durumu oluşabilir ve bu durum mevcut keyfi rejimin dönüşümünü bir ölçüde
kolaylaştırabilir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın kazanması seçeneğinde ise Türkiye’de
yaşanan krizin daha da derinleşmesi kaçınılmazdır. Erdoğan cumhurbaşkanlığını
kazansa bile yeni iktidar eskisinden daha zayıf ve kırılgan olacak ve Türkiye’yi
yönetmekte zorlanacaktır. Bundan böyle demokrasi ve değişim talebi siyasi
arenada daha güçlü bir biçimde hissedilecektir.
Gerçek şu ki, seçim sonucunda oluşacak hiçbir siyasi denklem Kürt halkının
ve Türkiye toplumunun değişim talebini yok sayarak varlığını sürdüremez.
Kürt halkının özgürlük talebi daha fazla ertelenemez, hiçbir güç Türkiye
toplumunun değişim beklentisini sonsuza kadar bastıramaz.
Yeni ve zorlu bir dönem bekliyor bizi.
22.05.2023
Bayram Bozyel.
PSK Genel Başkanı