Artık nur topu gibi
bir sorunumuz var; Sosyal medya
Çağımız iletişim çağı. Bilim, bilgi ve teknoloji alanında
yaşanan hiçbir gelişme iletişim alanında yaşanan gelişmenin hızına yetişemiyor.
İletişim alanında yaşanan baş döndürücü gelişmeler insanlar arası ilişkileri
hızla değiştiriyor, ona yeni biçimler kazandırıyor, yeni sosyal ağların
oluşumuna imkân sunuyor.
İletişim alanındaki söz konusu gelişmeler, yeni nesillerin
yaşam tarzlarını, sosyal ve kültürel gelişimlerini de derinden etkiliyor.
İnsanların norm, değer, ölçü ve ahlak gibi kavramlara yükledikleri anlamları
değiştiriyor.
İnternet sayesinde insanlar eskiden zor ulaştıkları bilgi kaynaklarına
şimdi bir çırpıda erişim sağlayabiliyor. Mevcut iletişim çağında bilgiye hem
kolay hem de fazla bir maliyet ödenmeden ulaşmak mümkün. Konunun uzmanları bu
durumu bilginin demokratikleşmesi olarak nitelendiriyorlar. Çünkü bilgiye
ulaşmak bakımından artık ekonomik ve sınıfsal ayrıcalığın fazla bir önemi
kalmadı. Bu konuda insanlar arasında görece bir eşitlik sağlanmış durumda.
Öte yandan bilgiye erişim konusunda eşitlenmiş insanların
toplumsal sorunlar ve ülke yönetimi vb. konularda da daha etkin bir katılım
sağlayacakları öngörülebilir. Başka bir ifade ile bilgiye erişimin kolaylaşması
insanların daha bilinçli davranacakları ve yurttaşlık yükümlülüklerini yerine
getirmekte daha sorumlu davranacakları varsayılıyor.
İletişim çağının en önemli sonuçlarından birisi de sosyal
medya olarak karşımıza çıkıyor.
Sosyal medya
hayatımızın gerçeği
Sosyal medya artık hayatımızın önemli bir gerçeği. Zamanımızın
çoğunu sosyal medyada gezinerek geçiriyoruz. Sosyal medya sayesinde birçok
gelişmeden anında haberdar oluyoruz. Yakınlarımız ve dostlarımızın iş hayatı,
günlük uğraşları, sağlık ve ölüm gibi durumları hakkında bilgi ediniyoruz. (En
çok da ölüm haberleri ... Neredeyse bir ölüm ilanı panosuna dönüşmüş olan
facebook ortamı insanın içini karartıyor!)
Sosyal medya platformu sadece bilgi edinmek için değil,
sosyal iletişimin de önemli mecrasına dönüşmüş durumda. Geçmişte insanlar başkalarıyla
iletişimi yüz yüze, telefon ve mektup ile sağlarken bu ihtiyaç artık sosyal medya
üzerinden çok kolay gerçekleştiriliyor.
Çağımızın hızlanan hayat koşulları içinde her şeye ve herkesle birebir temas
mümkün olmadığı için sosyal medya söz konusu iletişim ihtiyacını bir ölçüde
karşılayabiliyor.
Sosyal medyanın
demokratikleştirici etkisi
Sosyal medyanın en önemli sonuçlarından birisi, içine
kapanık ve toplumsal alana katılımdan uzak milyonlarca insanı toplumsal
iletişim ağlarının içine katılabiliyor olması. Örneğin biraz okuma yazması olan
herkes günümüzde artık sosyal medya üzerinden kendini ifade ediyor, değişik
konulara ilişkin görüşlerini belirtiyor, sosyal ve toplumsal süreçlere ilişkin
tutum belirliyor. Böylece en düşük eğitim, kültür ve ekonomik koşullara sahip
insanlar bile eşit insanlar olarak sosyal medya platformlarında boy gösterebiliyor.
Bir insanın her hangi bir sosyal platformda söz söyleyebilecek durumda olması,
kendini ifade edebilmesi kuşku yok ki kendine olan güvenini artırır ve
yurttaşlık duygusunu geliştirir. Başka
bir ifade normal koşullarda yok sayılan ve esamesi okunmayan milyonlarca insan sosyal
medya platformları sayesinde görünür oluyor ve toplumsal sürece bir biçimde
katılma imkanı buluyor. Bu durumun toplumda demokratikleştirici ve katılımcı
sonuçlar doğurduğuna kuşku yok.
Her şeyin bir sınırı var ama
Bilim, bilgi ve teknoloji alanında yaşanan her gelişmede
olduğu gibi, iletişim alanındaki hızlı gelişmelerin de yol açtığı yan etkiler
ve olumsuz sonuçlar var.
Örneğin internet sayesinde sınırsız bilgiye anında ve
maliyet ödenmeden ulaşılabiliyor. Peki internet üzerinden ulaşılan bilgilerin
doğruluğunu nasıl ölçeceğiz, ya da internette ulaşılan bilgilerden doğru ile
yanlış olanı nasıl birbirinden ayıracağız? İnternet ortamında sınırsız
denilebilecek bilgi materyalleri var. Orada hem doğru hem yanlış, hem işe yarar
hem kafa karıştırıcı, hem yol gösterici hem manipüle edici sayısız veri ve
bilgi kaynağı bulunuyor. Dolayısıyla internet çağında bilgiye ulaşmak kolay
olduğu kadar, ulaştığımız bilginin doğruluğunu test etmek o kadar da kolay
değil.
Bu koşullarda internette herhangi bir bilgi kaynağından
faydalanmak için o konuda asgari bilgi sahibi olmak gerekir. İhtiyaç duyduğumuz
bilgi kaynağı konusunda, doğru ile yanlışı az çok kıyaslayabilecek derecede
meseleye vakıf olmamız gerekir. Aksi
halde bilgiye ulaşayım derken daha çok kafa karışıklığına sürüklenmemiz, yalan
yanlış bilgi kırıntılarıyla rotamızı tümüyle şaşırmamız işten değil.
Sorun tam da bu noktadan sonra başlıyor; doz ve denge
meselesi. İlaç ve zehir arasındaki farkın doz olduğunu biliyoruz.
Dikkat edin; sosyal medya, internet ortamında elde ettiği bölük
pörçük bilgilerle her konuda ahkam kesen tiplerle dolu. Söz konusu tiplerin
bilmediği hiçbir şey yok. O tür kişiler internet ortamında edindikleri bilgi
kırıntılarıyla, tedavi için gittikleri doktorlara akıl verecek kadar doktor
kesiliyorlar. Çocuklarını teslim ettikleri öğretmenlere ders veriyorlar, her
konuda söz söyleyecek denli kendilerini yetkin sayıyorlar. Onlar her şeyi ve
herkesten daha çok biliyorlar!
Elbette bu haddini bilmezlik durumu insanlar arasındaki
sosyal, kültürel ve moral değerlerin aşınmasına ve toplumsal yaşamdaki ahenk ve
saygının yok olmasına yol açıyor.
Mevlana’ya sormuşlar; O kadar okursun, o kadar yazarsın, sen
ne bilirsin?
Mevlana’nın cevabı kısa ve nettir; ben haddimi bilirim.
Haddini bilmek, neyi bilmediğini bilmek insan olmanın ilk
basamağıdır. Neyi bilmediğini bilmek, her şeyin başında tevazu gerektirir.
Çünkü neyi bilmediğini bilmeyen birinin yeni bir şey öğrenmesine gerek yok. Her şeyi bilen birinin başkasıyla diyalog
kurmasına, başkasıyla konuşmasına, başkasını dinlemesine ne hacet
Sosyal medyadaki
şarlatanlık furyası
Önce şunun altını çizelim; sosyal medya üzerinde sağlanan
iletişim hiçbir zaman yüz yüze görüşmenin verdiği sahiciliği ve gerçekliği
vermiyor. Sosyal medya üzerinde kurulan ilişkiler her zaman soğuk, ruhsuz ve mekanik
kalıyor
Ancak esas sorun bu değil.
Sosyal medya platformu, insanları sosyalleştirdiği
kadar, hızla yozlaştırıcı bir mecraya
dönüşüyor. Sosyal medya giderek haddini bilmeyen şarlatanların cirit attığı bir
platform halini aldı. Bu durum insanlar arasındaki ilişkilerde saygı, mesafe, değer,
denge ölçüsünü hızla ortadan kaldırıyor.
Günlük hayatta karşınıza çıkıp iki laf söyleme cesaretine
sahip olmayan, gözlerinizin içine bakamayacak özgüvenden yoksun tipler, bir
bakıyorsunuz sosyal medya üzerinden size olmadık saldırılarda bulunuyor.
Söz konusu kişiler bir anda bütün insani değerlerin, dostlukların,
ortak değerlerin sınırlayıcı ve dengeleyici ağırlığını unutarak pervasızca
hakaret ediyorlar.
Örneğin sosyal medya üzerinden herkese verip veriştirenlerin
kaçı, orada söylediklerini söz gelimi hedef kişi ya da kişilerin yüzüne
söyleyebilir?
Çünkü sosyal medya, sınırların, ölçülerin, değerlerin olmadığı
bir platform olarak algılanıyor. Onun için söz konusu şarlatan tipler olur
olmaz her konuda, her kese ve her şeyi söyleme hakkını kendinde buluyorlar.
Onlar için insan olmak, Kürt olmak, kadın olmak, özgürlük
için bedel ödemiş olmak, geçmişte ortak hatıralara sahip olmak; bunların hiç
birinin değeri yok. Tam bir değersizlik, normsuzluk, ahlaksızlık hali… Çöküntü
ve çürümüşlüğün dip noktası...
Söz konusu tiplerin bazı güçler tarafından kullanılması ya
da patolojik nedenlerle böyle yapmaları durumu değiştirmiyor. Son tahlilde bunlar toplum için bir tehlike.
Farkında mıyız, bu durum zaten yeterince zayıf olan
toplumsal yapımızı içten içe çürütüyor.
Halk olarak yapmamız gereken şey ortak değerler, ortak
umutlar ve ortak hedefler etrafında daha güçlü ve dayanıklı bir toplumsal bünyeyi
inşa etmek olmalıdır. Oysa sosyal medyadaki söz konusu denge, denetleme ve oran
yoksunluğu ortak değer ve bağlarımızı hızla çürütüyor.
Çok geç olmadan bu konuda bir yol yordam bulmak zorundayız.
Bizi birbirimize bağlayacak, ortak değerler etrafında ortak duygular yaratacak
ve toplum olma payesine erişmemizi sağlayacak ortak bir duruş üretmek için kafa
yormamız gerekir.
Bu konuyu yazmaya devam edeceğim.
11.08.2023