Bayram Bozyel*
Arada bir Kürtler
bakımından bir iç hukukun gereğinden söz edilir. Kürtlerin kendi aralarındaki
ilişkilerinin temel ilkelerini belirleyen,
karşılıklı hak ve hukuklarının içeriğini, çerçevesini ve sınırlarını
çizen bir sözleşmenin yapılmasının önemine dikkat çekilir.
Ben Kürtler için bir
iç hukuk sözleşmesinden önce bir ahlak sözleşmesinin gerekli ve yakıcı olduğunu
iddia ediyorum.
Bir halkın ya da
milletin tarihsel badireleri aşarak insanlık ailesinin özgür ve onurlu bir
üyesi seviyesine ulaşması için, onun her şeyden önce güçlü ahlaki değerlerle
birbirine bağlanması, ahlaki bir zemin üzerinde anlaşması gerektiğini
düşünüyorum.
Bir toplumun ileri
ve demokratik bir aşamaya ulaşmasında, o toplum adına izlenen siyasi tercihler
ile bir dizi başka koşulların birleşik etkisinin tayin edici olduğu muhakkak. Çoğu
kez tarihi ve coğrafi rastlantılar halkların kaderinin yönünü belirlemede rol
oynamıştır.
Ancak hiçbir faktör,
bir toplumun güçlü ve sağlıklı bir bünyeye kavuşmasında ahlaki değerlerden daha
çok etkili olmamıştır.
Neden
ahlaka ihtiyaç duyarız
En basit ifade ile ahlak,
insanların toplumsal bir varlık olmasından kaynaklanan bir ihtiyaç olarak doğdu.
Elbette dünyada tek başına yaşayacak bir Robinson Crusoe’un ahlak diye bir şeye ihtiyacı
olamazdı. Ahlakın olması için birden çok insanın bir arada yaşaması
gerekiyordu. Toplumsal hayata geçişle birlikte insanlar arasındaki ilişkilerin
belli bir düzen ve dengeye kavuşması için ahlak denilen ilke, kural ve
değerlerin belirlenmesine ihtiyaç duyulmuştur. Belirlenen bu kural ve değerlere
göre hangi davranışın iyi, hangisinin kötü olduğu belirlenmiş, doğru ve yanlış
tutum arasındaki farkın anlaşılması için gerekli ölçüler oluşturulmuştur.
İnsanların eylem ve tutumları bu kriter ve ölçülere göre ahlaki ya da gayri
ahlaki olarak tanımlanmıştır.
Ahlak en başta yaşamın
bütün alanlarında belli ilkelere göre davranmak anlamına gelir. Ahlak toplumsal
hayatta sadece düzen ihtiyacını karşılamakla kalmaz aynı zamanda yaşamın
sürekliliği bakımından istikrar sağlar. Ahlak kurallarının konulmasındaki amaç toplumdaki başıboşluğu elden
geldiğince önlemektir. Ahlak bir toplum ya da topluluğun iç barış ve ahenginin,
uyum, denge ve gönenç içinde yaşamasının temel harçlarından birdir. Bir toplum
ancak ortak ahlaki değerler ve geleceğe ilişkin ortak hedefler etrafında var
olabilir ve yaşamını sürdürebilir.
Bir an için ahlaki
değerlerin olmadığı bir dünya düşünelim. Böylesi bir dünya hiç kuşkusuz güvensizlik
ve dengesizliklerin hâkim olduğu kaotik bir dünya olurdu. Bu koşullarda insan
insanın tamamlayıcısı değil kurduna dönüşürdü. Ahlaki olarak çöken bir toplumda
insanların birbirine güvenmesi zorlaşır, geleceğe ilişkin öngörüde bulunma imkânı
kalmazdı. İnsana dair umut ve düş kurmak imkânsız hale gelirdi. Ahlaki
değerlerini yitiren bir toplumun uzun süre ayakta kalamayacağı açıktır.
Bu çerçevede ahlakı
olmayan bir toplum düşünülemez. Her halkın, toplumun, kabilenin, topluluğun,
hatta mahalli bir derneğin bile bir ahlakı vardır.
Ahlakın
din ve hukukla ilişkisi
Toplum yaşamının düzene
kavuşmasında etkili diğer bir faktör de dindir. Ne var ki dinlerin ortaya
çıkmasından çok önce ahlaki değerler söz konusuydu. Dinler ise daha sonradan
ortaya çıktı. Ancak dinler, ortaya çıktıktan sonra ahlaka ilişkin bazı
misyonları üstlendi. Başka bir ifade ile ahlak ile din arasında tarihsel bir
yakınlık olmasına karşın ahlakın kaynağı din değil, doğrudan insanın maddi
yaşam koşullarıdır. Hukuk ise tarihsel olarak ahlaktan sonra, devletin ortaya
çıkmasıyla toplum yaşamına girmiş bir kavramdır.
Ahlaki değerler ile
din ve hukuk kuralları arasında önemli benzerlikler olmasına rağmen aralarında
temel farklar var. Bilindiği gibi hukuk kurallarının kaynağı devlettir. Dini
emirler ise gücünü ilahi-tanrısal bir kaynaktan alır. Buna karşın ahlak ilkelerini
oluşturan toplumdur. Hukuk kuralları genellikle yazılıdır ve hayata
geçirilmeleri için gerektiğinde yasal zorlamaya başvurulur. Dini emirlerin
ihlali öbür dünyadaki cezalarla karşılık bulur. Ahlaki konulara ilişkin
yaptırım gücü ise topluma aittir. Ahlaki konularda yaptırım fonksiyonu toplumun
kendisi tarafından ayıplama, kınama, yerme gibi tepkiler şeklinde yerine
getirilir.
Din ve hukuk kuralları gibi, ahlak ilkeleri de
toplumsal yaşamın belli bir düzen, uyum ve güven içinde akışına yardım eder,
insanlar arası ilişkilerin çerçevesini belirler, bunun için gerekli ilke ve
normlar oluşturur.
Buna karşın insandaki ahlak unsuru din ve hukuk
kurallarından farklı olarak baskıya, cehennem korkusuna, yasaların yaptırımına
ihtiyaç duymaz; aksine insanın dolu, yoğun ve verimli bir hayat ihtiyacından
doğar. Bunun için de dışarıdan herhangi bir baskı ya da emir beklemez.
Çünkü ahlaki bakımdan gelişkin kimse, kendisiyle
birlikte aynı toplumda, aynı dünyada yaşayan insanların sorumluluğunu duyabilen
ve buna ilişkin bir sorumluluk duygusu geliştirebilen kimsedir.
Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir konu şu:
Normal koşullarda demokratik bir hukuk düzeni, işlediği ülkelerde düzen ve
istikrar sağlar. Oysa Kürdistan’da mevcut olan hukuk düzeni değil, tersine hukuksuzluğun
egemen olduğu bir sistemdir. Söz konusu işgal hukuku Kürdistan’da istikrar ve
düzeni sağlamak bir yana bütün sorunların kaynağını oluşturmaktadır.
Aynı durum bir ölçüde din için de geçerlidir.
Kürdistan’da din, egemen güçlerin elinde siyasetin bir aracına dönüştürülmüştür.
Bu nedenle dinin sağlayacağı düzen ve huzur beklentisi yerini ciddi bir
güvensizlik duygusuna bırakmıştır.
Bundan dolayı Kürt toplumunda birleştirici,
bütünleştirici, iç barış ve ahengi sağlayacak yegane faktör olarak ahlaki değerler
büyük önem kazanıyor.
Pozitif ahlakın
önemi
Ahlak tek başına ahlaki açıdan kabul edilmez
davranışlardan uzak kalmak demek değildir. Yalan söylememek, insan öldürmemek
vb. davranışlar ahlaki bir toplum açısından temel değerler niteliğindedir. Ancak
ahlak esas olarak, dürüst olmak, toplumsal dayanışmayı odak noktası olarak
seçmek, insanı yaşamın merkezine koymak anlamına gelir. Başka bir ifade ile
pozitif bir ahlaka ihtiyaç var. Edilgin değil etkin bir ahlak anlayışını
geliştirip güçlendirmek son derecede önemlidir. Ahlaken yapılmaması gereken
davranışlardan uzak kalmak yetmez. Toplumsal iyiliği hedefine koyan ve bunun
için çaba sarf eden insan aynı zamanda erdemli insandır.
Ahlaklı insan aynı
zamanda vicdan duygusu güçlü ve derin insandır. Davranışlarında içten,
başkalarına karşı yüce gönüllü, toplumsal sorumluluk bilincinde, vicdani
yüzleşme kapasitesi yüksek insanlar yetiştirilmelidir. Bu nitelikler aynı
zamanda ahlaki niteliklerdir. Ahlaki ilişkiler aynı zamanda vicdanlar arası
ilişkilerdir. (1)
Ahlak, ahlaki değerlerle örülmüş bir toplumsal
düzen, aynı zamanda toplumsal barışın da temelini oluşturur.
Kant’ın ahlak ve
şahsiyet anlayışı
Akılcı düşüncenin babası sayılan Kant, ahlak yasası
denilebilecek bir ilke ortaya koymuştur.
“Ancak, evrensel bir
yasa olmasını da isteyebileceğin düsturlara göre hareket et”. (2)
Kant’ın “öyle bir ilkeye göre hareket et ki o
evrensel bir yasa olsun” önermesi ahlak anlayışı bakımından önemli bir çıta
oluşturmaktadır. Bu yasaya göre insanlar
ahlaki davranışlarında keyfi, öznel ve kişisel tercihlere göre değil, genel, objektif
ve evrensel normlara göre hareket etmelidir.
Kant’ın ahlak yasası “Sana yapılmasını istemediğin
şeyleri sen de başkasına yapma” ilkesiyle benzer bir içeriğe sahiptir. Bu ilke
birçok dinin ahlak anlayışının da temelini oluşturmaktadır. Bu ahlak anlayışı,
insanları daha eşit, daha özgür kılmaya yöneliktir. Kendin için istediğini
başkaları için de iste. Kendin için istemediğini başkaları için de isteme. Sana
yapılmasını istemediğin şeyleri sen de başkalarına yapma.
Kant’ın ahlak anlayışı kadar önemli bir konu onun insan şahsiyeti,
şahsiyetli olmayla ilgili ortaya koyduğu görüşlerdir. Çünkü ahlaki değerler ile
şahsiyet konusu arasında kopmaz bir ilişki söz konudur. Ahlaki değerlerin hayat
bulması ancak bu değerleri içselleştirmiş ve ahlaki değerlerin
yönlendiriciliğini ilke edinmiş insanlarla mümkündür. Kant bu konuya ilişkin
yaklaşımını şu veciz ifade ile ortaya koyar. “Bir insana onun bir şahsiyeti vardır demek ona yapılacak en büyük
övgüdür”.
Kant’a göre ahlaklılık
bir şahsiyet meselesidir. Nihai hedefimiz der, Kant, kişiliğin teşekküllüdür.
Kişilik bir şeyi başarma azmine (sarsılmaz kararlılığına) ve ardından onun
fiilen gerçekleştirilmesine dayanır. “Amacına
sıkı sıkıya bağlı insan” iyi bir kişiliktir. (3)
Sözgelimi bir insan
bir söz verirse -verdiği sözün icabının yerine getirmesi- kendi için ne kadar
elverişsiz olursa olsun onu behemehâl tutmalıdır; çünkü bir insan bir karara
varır da o vardığı karara sadık kalmazsa -onu yerine getirmekte zaaf
gösterirse- kendine güveni kalmaz.
O ancak erdemle, bir
başka söyleyişle kendi kendini sınırlayarak ahlaki anlamda iyi olabilir…
Kant,
özsaygı-haysiyet düşüncesi kökleşmedikçe utanma fikrinin insanlarda
yerleşmesinin mümkün olmadığını söyler
Kant, ahlak
anlayışında doğruluk ve dürüstlük kavramlarına önemli bir yer verir. Ona göre
bir insanın kişiliğinin oluşumunda ikinci temel özellik doğruluk-dürüstlüktür.
Bu, kişiliğin temeli ve bizatihi özüdür. Yalan söyleyen bir kimsenin kişiliği
yoktur.
Ahlaki eğitim insana
bütün insan ırkı bakımından bir değer kazandırır.
Kant, ahlak ile
disiplin konusunu birbirinden ayırır: Ahlaki eğitim disiplin üzerine değil,
ilkeler-maksimler üzerine oturtulmalı; biri kötü alışkanlıktan alıkoyar, diğeri
zihni eğitir ve düşünmeye zorlar.
Ahlak o kadar yüce,
o kadar kutsaldır ki onu disiplinle aynı konuma yerleştirerek
yozlaştırmamalıyız. Ahlaki eğitimdeki ilk çaba -peşine düşülecek ilk amaç-
şahsiyetin teşekkülüdür.
Kürtler
için nasıl bir ahlak sözleşmesi?
Kürt halkı
yüzyıllardır yoğun bir baskı ve mezalime uğramış bir halk. Bütün ulusal
demokratik ve insani hakları gasp edilmiş, ötekileştirilmiş, yok sayılmış bir
toplum. Kürt halkına karşı izlenen siyaset her türlü ahlaki ilke ve değerlerin
ihlali ve yok sayılması anlamına gelir.
Buna karşın Kürt halkı
özgürlük istiyor, bu dünyada kendisine adil davranılmasını bekliyor, ulusal varlığının,
kimliğinin, dilinin, kültürünün tanınması için mücadele ediyor. Yan yana
yaşadığı halklarla eşitlik temelinde, demokratik koşullarda bir gelecek için
mücadele yürütüyor.
Kürt halkının
kölelik zincirlerini kırıp özgürlüğüne ulaşması için öncelikli olarak kapsayıcı
bir ahlaki temelde birleşmesi gerekir. Kürt halkı ancak bir bütün olarak çerçevesi
belirlenmiş ahlaki değerler temelinde bir konsensüs sağladığı zaman önündeki
zorluklarla baş edebilir. Zaaflarını asgariye indirebilir, ulusal ve tarihsel enerjisini
üst düzeyde açığa çıkartabilir, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde ahlaki
üstünlüğün verdiği avantajları azami şekilde kullanabilir.
Çünkü Kürt halkının
özgürlük ve eşitlik talepleri haklı taleplerdir, evrensel hukuka uygundur,
insani ve ahlaki niteliktedir.
Bütün bunlar Kürtler
bakımından toplumsal bir ahlaki sözleşmeyi daha da değerli kılmaktadır.
Demokrat
ve çoğulcu bir anlayış
İlk adım olarak biz
Kürtler demokrat ve çoğulcu olmayı öğrenmek zorundayız. Bir daha hatırlatmakta
fayda var; demokrasi ister yönetim düzeyinde ele alınsın, ister anlayış olarak
görülsün, ahlaki bir temele sahiptir. Diktatörlükler ahlaki olarak kötüdürler. İnkârcı
anlayış ahlaki içerikten yoksundur. Başkasının varlığını, kimliğini, dilini
reddeden bir anlayış ahlaklı olamaz. İnsanların haklarına tecavüz etmek ve
özgürlüklerini ellerinden almak demokratik olmadığı gibi ahlaki bir uygulama da
değil. Demokratik değerleri sahiplenmek ahlaki bir ödev olduğu gibi, temel hak
ve özgürlüklere ve insan onuruna yönelik her türlü kısıtlama ve baskıya karşı
direnmek de ahlaki görevdir. İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’nde insanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak direnme hakkının altı
çizilir.
Ahlaki bir siyaset
ırkçı, cinsiyetçi, mezhepçi her türlü ayırımcı, ötekileştirici ve tekçi
anlayışı reddeder. Çok kültürlülüğe, farklılıklara saygıyı esas alır.
O halde
Kürtler, Kürt toplumunun siyasal,
kültürel, etnik, cinsiyet farklılıklarını, onun çoğulcu yapısını kabul etmeli,
bu farklılıkları Kürtlerin zenginliği olarak kabul etmeli ve onlara saygı
göstermelidir.
Kürdistan’da
Alevileri ötekileştiren, Zazaları küçümseyen, Ezdileri hor gören, kadınları
aşağılayan –kim olursa olsun- demokrat olmayacağı gibi ahlaklı da olamaz.
Kürtler değişik siyasi fikirlere sahiptir. Sosyalizmin değişik tonlarından,
muhafazakârlığın farklı kanatlarına, liberal anlayıştan milliyetçiliğin değişik
renklerine kadar birçok düşünce ve görüş siyasal alanda varlıklarını
sürdürmektedir. Bunların hepsi Kürt siyasal hayatına renklilik ve dinamizm
kazandırmaktadır.
Kürtler özlemini
kurdukları yönetimin ve kurmak için mücadele ettikleri geleceğin temelini
şimdiden, bugünden inşa etmelidir. Siyasi ve kültürel çoğulculuğun değerini
bilmeli ve bu durumu teşvik etmelidirler.
Bütün toplumsal
sorunların temelinde tekçilik yatmaktadır. Herkesin aynı şeyi düşündüğü bir yerde aslında
kimse düşünmüyor demektir. Ve bütün sorun da burada başlamaktadır.
Dilimizi
ahlakileştirmeliyiz
Bu noktada dilin
önemi ortaya çıkar. Dil, iyisi ve kötüsüyle bütün yol ve tercihlerin başlangıç
noktasıdır. Kullandığınız dil siyasal ilişkilerinizin niteliğini ortaya koyar,
muhataplarınızı ve gelecek tasarımlarınızı belirler.
Bu açıdan Kürtlerin
kendi aralarındaki ahlak sözleşmesinde dil unsuru önem kazanır. Kürtler
arasında inşa edilecek ilişki çerçevesini kullanılacak dil belirleyecektir.
Dilimizi ulusal bütünlüğümüzü güçlendirmek içinde de kullanabiliriz, aramızdaki
ilişkileri zehirleyip yok etmek için bir tahrip gücü olarak da harekete
geçirebiliriz. Kürtler fikirlerin çatışmasından asla korkmamalı, çatışmaları
şahsileştirmekten uzak durmalı. Muhataplarımızın fikirlerini, siyasi
düşüncelerini sonuna kadar eleştirebilmeliyiz. Ama bunu asla söz konusu fikir
sahiplerinin –ister şahıs ister parti-
şahsiyetine, onuruna, kişiliğine saldırmakla karıştırmamalıyız.
İnsanların kişiliklerine, onurlarına, kimliklerine saldırı ve hakaret ahlaki
bir davranış değildir ve toplumsal yapımıza büyük bir zarar verir.
Bu çerçevede Kürtler
özellikle basın özerinden ve sosyal medya kanalıyla tartışmak yerine, daha
uygun ve geliştirici platformlar oluşturmalıdırlar. Benim deneyimlerim yüz yüze
diyalog ve tartışmaların her zaman olumlu yönde dönüştürücü bir enerji
doğurduğu yönündedir. Daha çok konuşma ve görüşme daha çok etkileşim, dönüşüm
ve yakınlaşma anlamına gelir.
Sana
yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma!
Sana yapılmasını
istemediğini sen de başkasına yapma yasası birkaç açıdan önemli. Öncelikle
ilkeli ve istikrarlı olmaya davet eden bir mesajı var. Bu şu demek; ilkeli ve
istikrarlı kişi ya da kişiler kendilerine yapılmasını istemediklerini başkalarına
yapmazlar, yapmamalıdırlar. Eğer aksi şekilde davranıyorlarsa o zaman ilkeli ve
istikrarlı davranmamış olurlar ki bu ahlak dışı bir tutumdur. İlkeli ve tutarlı
davranış, başkasından ne bekliyorsanız sizin de onu yapmanız anlamına gelir. Bu
nedenledir ki çifte standart olarak bilinen yaklaşım hiçbir yerde ahlaki olarak
kabul edilmez.
Daha somut olarak
ortaya koyalım. Bizlerden hangimiz; kişiliğimize, geçmişimize, büyüklerimize,
liderlerimize hakaret edilmesinden hoşlanır ya da doğru buluruz? O halde ahlaki
ilke şunu emreder; senin kişiliğine, geçmişine, büyüklerine, liderlerine
hakaret edilmesini istemiyorsan, sen de başkalarının benzer değerlerine
saldırmayacak, hakaret etmeyecek ve aşağılamayacaksın. Bu durum söz konusu
muhatap ya da aktörlerin siyasi pozisyon ya da tutumlarını onaylamak anlamına
gelmez. Eleştiri ile saldırı ve hakareti karıştırmamak gerekir. İnsan
kişiliğine hakaret birçok demokratik ülkedeki yasalar bakımından da suç
sayılmaktadır.
Unutmayalım ki Kürt
halkının özgürlüğü uğrunda harcanan her emek saygındır, bu uğurda mücadele
yürüten her kişi ya da örgütün saygıya değer katkıları olmuştur.
Adil
yaklaşım
Bu açıdan Kürt
tarihini, Kürt halkının mücadele geçmişini ve bugününü ve bu konuda emeği olan
insanları değerlendirirken adil davranmalıyız. Geçmişe ya da bugüne yaklaşırken
toptancı ve inkarcı anlayıştan uzak durmalıyız. Kendimizi dünyanın merkezine
koyup her şeyi kendimizle başlatmamalıyız. Bugün elde ettiğimiz kazanımların ya
da kat ettiğimiz yolun, bin bir emekle, fedakârlıklarla, insanüstü çabalarla
ilmek ilmek örülerek elde edildiğini unutmamalıyız. Geçmişe, geçmişte harcanan
emeklere, fedakârlıklar ve insanüstü çabalara değer vermek adil olmayı gerektirir.
Adil olmadan ahlaki olunamaz. Ahlaki anlayış her konuda adil olmayı, kadir kıymet
bilmeyi ve saygı göstermeyi gerektirir. Bundan 100 sene önceki koşullarda,
örneğin, Şeyh Said’in önderliğindeki mücadeleyi değerlendirirken, o günkü
koşulları, Kürtlerin imkân, birikim ve tecrübelerini dikkate almadan, dönemin
liderlerini mahkûm etmek adil de değil, ahlaki de… Geçmişteki onca emek, fedakârlık
ve adanmışlıkları yok saymak geçmişe saygısızlıktır. Elbette Şeyh Said Hareketi’ni
analiz etmek, eksiklerinin altını çizmek başka şeydir, ancak o dönemde ortaya
konulan büyük değerleri yok saymak ahlaksızlıktır. Bu durum, örneğin, Mele Mustafa
Barzani mücadelesi için de geçerlidir. Bütün yaşamını, ailesini, varlığını Kürt
halkının özgürlük mücadelesine adamış Barzani’nin bir tek günde katlandığı zorluklara
katlanamayacak kişilerin, sırça köşklerinde oturarak Barzani’nin kişiliğini yargılamaları
ahlaken kabul edilemez.
Adalete inanmak ve
adil olmak her şeyden önce bir ahlak sorundur. Adalete inanmadan ve adil
davranmayı temel bir ilke olarak benimsemeden ahlaklı olunamaz. Günlük
yaşantıda adalet duygusuyla davranmak ve davranışlarımızda adil olmak toplumsal
yaşamımızın niteliğini belirler.
Kadınlar
kırmızı çizgimiz olmalıdır
Elbette her aydın,
yazar ve siyasetçi Kürt kadını eleştirilebilmelidir. Ancak şu bir gerçek,
sömürgeci güçler bugüne kadar her kesten çok Kürt kadınlarını ezip
aşağıladılar. Öte yandan feodal yapıdan kaynaklı olarak Kürt kadınlarının
karşılaştığı ayrımcılık ve baskılar bugün de sürüyor. Bugün de siyasi
iddialarla ortalıkta dolaşan bazı tiplerin Kürt kadınlarını hedef tahtasına
koyması düşündürücüdür.
Kadınlar her türlü
cinsiyetçi ve ötekileştirici hakaret ve saldırının ilk hedefi durumundadırlar.
Kadınlara saldırmak,
küfür etmek ve aşağılamak ahlaksızlığın daniskasıdır. Kadınlara karşı yapılan
cinsiyetçi saldırılar, hiçbir şeyin yapamadığı kadar Kürt toplumunu
yaralamaktadır. Kadınlara yönelik saldırılar Kürt toplumunun ahlaki ve kültüre
dokusuna büyük darbeler vurmaktadır.
Sadece toplumun
yarısını oluşturdukları için değil, sadece ana, bacı ve kızlarımız oldukları
için değil, sadece toplumun zayıf kesimi oldukları için değil; yalnızca insan
onurunun kutsallığı ve şerefi için kadınlara karşı her türlü saldırıyı
yasaklamalı ve kırmızı çizgimiz haline getirmeliyiz.
Çevre
ve doğaya saygı
Geçmişte modernist
anlayış insanı merkeze yerleştiriyor,
doğayı insanın hizmetindeki araç olarak görüyordu. Artık hepimiz
biliyoruz; doğa/çevre her türlü
biyolojik yaşam için bir bütünlük oluşturuyor. İnsanlar ancak bu bütünlük
içinde varlıklarını sürdürebilirler. Doğayı ve çevreyi yok etmek insan
yaşamının temelini ortadan kaldırmaktır.
Şahsi ve bencil
çıkarlar için çevre ve doğayı yok etmeye yönelik her girişim gayri insani ve
ahlak dışıdır. Kısa vadeli hesaplar uğrunda ormanları yok edenler, ekosistemi
bozanlar, çevreyi kirletenler bir bütün olarak halka ve gelecek kuşaklara
kötülük yapıyorlar, onların yaşam haklarına tecavüz ediyorlar. Hiç kimsenin
halkımızın bugününü ve geleceğini çalma, gasp etme hakkı yoktur. Bu ahlaksızlık
kabul edilemez. Kürt halkının özgürlük mücadelesi bir yönüyle sömürgeci işgalden
kurtulmaya yöneliktir. Öte yandan Kürt halkının özgür ve ileri bir yaşam
kurması Kürdistan’daki doğal yapının korunması ve zenginleştirilmesine
bağlıdır. Bu konuda alınacak tutum sadece geleceğimizi düşünmekle ilgili bir
meselesi değildir. Bu aynı zamanda gelecek nesillere karşı sorumluluğun gereği
olan ahlaki bir meseledir de.
Doğrular
kimsenin tekelinde değil!
Bize
tevazu gerekli…
Kürtler arası
ilişkilerde kimin doğru kimin yanlış olduğu konusunun ucu kimi kez
kaçırılmaktadır. Elbette siyaset bir iddia işidir ve her kesin doğru bildiği
doğrultuda mücadele etmesi meşru bir tutumdur. Sorun bu konuda dengeyi
tutturamamaktır ve bu da gereksiz gerilimlere yol açmaktadır.
Bu konuda ünlü
düşünür Karl Popper’in söyledikleri ön açıdır…
Akılcı kişi, haklı çıkmaktan çok öğrenmeye değer veren; yabancı fikirleri
olduğu gibi kabullenmek yerine, kendi fikirlerini başkalarının fikirlerine
açarak ve başkalarının fikirlerini eleştirerek öğrenmeye açık olan insandır.
Burada vurgu eleştiri fikrinde, daha çok eleştirel tartışma fikrinde yatmaktadır.
Demek ki akılcı kişi ne kendisinin ne de başkasının bilgeliği tekeline aldığına
inanır. Sırf eleştirinin bizi hemen yeni fikirlere ulaştırdığına da inanmaz.
Ama fikirler alanında sadece eleştirel tartışmanın iyiyi kötüyü ayırt etmemize
yardımcı olacağına inanır… Ama yalnızca eleştirel tartışmanın bize bir fikri
farklı taraflarından görmek ve adilce yargılamak için gerekli olan olgunluğu
verebileceğine inanır.
Herhalde akılcı yaklaşım aşağıdaki şekilde de ifade edilebilir; belki ben
haksızım, sen de haklısındır, ne olursa olsun tartışmamızdan sonra ikimiz de
bazı şeyleri eskiye göre daha net olarak görebilmeyi umabiliriz ve ne olursa
olsun, kimin haklı olduğundan çok doğruluğa daha da yaklaşmanın önemli olduğunu
unutmadığımız sürece ikimiz de birbirimizden öğrenebiliriz… (4)
Ünlü düşünür Mill; İnsanoğlunun yanılmaz
olmadığını; hakikatlerin genellikle yarım hakikatler olduğunu, fikir birliğinin
karşıt fikirlerin en tam ve özgür karşılaşmasının sonucu olmadıkça istenilir
olmadığını ve çeşitliliğin kötü değil iyi olduğunun altını çizer. (5)
Düşüncülerimizi sınamak, çürütülemez olup olmadıklarını bulmak için
başkalarına gereksinimimiz vardır. Eleştirel tartışma bireyin özgür
düşüncesinin temelidir.
Tartışma,
inançlarımızı yeniden test edebilmemizi ve dolayısıyla yeniden
sahiplenebilmemizi sağlayan temel mekanizmadır. Tartışma, değerleri
kemikleşmeye karşı bağışık kılar ve siyasal süreci katılıktan, ortodoksluktan
ve ölü geçmişin boyunduruğundan korur. (6)
Bütün Kürt aydın ve siyasileri için en gerekli olan şey tevazudur; Sokrates’in
dediği gibi, “kendini tanımak ve ne kadar az şey bildiğini itiraf etmek.”
Alçakgönüllü bir
biçimde diyalog ve etkileşimin geliştiriciliğine inanmak...
Unutmayalım; iletişim, düşmanı dost, yabancıyı
bildik, bildiği ortak yapar. Hasımı hısım haline getiren diyalog ve iletişimin
sihirli gücüdür.
Yanlış araçlarla doğru hedeflere varılamaz
Günlük hayatta da
siyasal mücadelede de kullandığınız araç ve yöntemlerin ulaşmak istediğimiz
hedeflerle uyumlu olması gerekir.
Kürt halkının
hedefi kısaca özgürlük, eşitlik ve adalettir. Bu hedefler ve kavramların her
biri meşru, kutsal ve ahlaki içeriklere sahiptir. Kürt halkının önüne koyduğu
bu kutsal hedeflere gayri ahlaki araç, yöntem ve söylemlerle varılamaz. Amaca
denk düşmeyen, meşru ve ahlaki olmayan yöntemler Kürtlerin davasına zarar verir
ve son tahlilde o davayı kirletir.
Meşru ve ahlaki
temelde yürümeyen bir mücadelede çoğu zaman kazandığınızı zannettiğiniz anda
kaybetmişsinizdir. Stratejik hedef, taktik kirlilikler içinde kaybolmuş, büyük
ve kutsal hedef ahlaki meşruiyetini kaybetmiştir.
Bu çerçevede
Kürt siyasi aktörleri her zaman birbirlerine ve elbette bütün muhataplarına
karşı şeffaf olmalı, rakiplerini alt etmek için yalan söylemekten kaçınmalı,
vicdanen ve ahlaken kabul edilmeyecek hiçbir yönteme başvurmamalı, ahlak ve
meşruiyet çizgisinden sapmamalıdır.
Bir işe nasıl
başlarsanız, sonunu öyle getirirsiniz. Kürtler ön gördükleri özgür, demokratik
ve adil bir geleceği bugünden inşa etmeli. Dürüstlüğü, dayanışmayı, paylaşmayı,
sorumlu davranmayı esas alan bir kültür, bilinç ve ahlakı daha şimdiden büyütmeli.
Aksi halde yarın çok geç kalabiliriz.
Unutmayalım, yolculuğun
kendisi varış noktasından daha önemlidir.
Sonuç yerine
Siyaset zorlu
bir iştir, kıran kırana bir mücadeleyi gerektirir. Siyaset son tahlilde iktidar
olmayı hedefler. İktidarın kendisi ve iktidar mücadelesi nereden bakarsanız
bakın bir güç meselesidir. İktidar mücadelesi her zaman Makyavelizmciliğe
yatkındır ve böyle olduğu için de kirlenmeye ve yozlaşmaya açıktır.
Kürtler ise esas
olarak özgürlük, eşitlik ve onurlu bir yaşam gibi erdemli ve ahlaki ilkeler
için mücadele ediyorlar. Bu noktada
iktidar bir araçtır. Fotoğrafı böyle koyduğumuz zaman, amaçlarla araçlar
arasındaki dengeyi iyi kurmak önem kazanır. Hedeflerin kutsiyetini unutup aracın
cazibesinde kaybolursak, en baştan kaybetmiş oluruz.
Kürt siyaseti ahlakileşmeyi başa
koymalıdır. Başka
bir ifade ile özgürlük, eşitlik ve adalet için mücadele üstün bir ahlak
mücadelesinden ayrılamaz. Ahlak
sorumluluktur. Kendi halinden, toplumun halinden, dünyanın halinden duyulan bir
sorumluluk… Ahlak
erdemli olmayı gerektirir. Erdemli olmak, toplamsal iyiyi, adaleti, özgürlüğü
ve barışı idealleştirmeyi gerektirir. Özgürlük ve eşitlik düşü ancak siyasetin
ahlakileşmesi ile mümkündür.
Bütün bu nedenlerle
hayatın bütün alanlarında; sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal yaşamda ahlaki
kapasiteyi artırmamız gerekir.
(1) Emine
Durkhei, Ahlak Eğitimi, Cem Yayınları
(2) Immanuel
Kant, Eğitim Üzerine, Say Yayınları
(3) A.g.e
(4) Karl Raimund Popper, Hayat problem çözmektir YKY
(5)
John.
S. Mill, Özgürlük Üzerine, Oda Yayınları
(6)
Benjamin
Barber, Güçlü Demokrasi; Yeni Bir Çağ İçin Katılımcı Siyaset, Ayrıntı Yayınları
18.08.2023
*PSK
Genel Başkanı